“Muhteşem zamanlardır. Kanuni devridir, devir. Muhteşem Süleyman bir gün kederlenir. Acaba bir gün muhteşem cihan devleti çöker mi, çöküşe geçer mi diye? Her zaman olduğu gibi sütkardeşi meşhur âlim Yahya Efendi’ye aynıyla sorar. Bir devlet hangi halde çöker, bir gün izmihlale uğrar mıyız? Mektupla sorulan soruya Yahya Efendi çok kısa cevap verir. “Neme lazım Sultanım” Mektubu alan koca padişah bu kısa cevap karşısında sükûtu hayale uğrar. Mana veremez bu cevaba. Kalkar Yahya Efendi’nin yanına gider. Hocam sorumu neden ciddiye almadınız? Bizi ve sorumu ciddiye alın lütfen. Yahya Efendi cevap verir. “Olur mu Sultanım. Sizi ciddiye almamak kabil değil. Ciddiye aldım ve uzun uzun düşündüm ve kanaatimi bildirdim” Kanuni şaşırır “Ama ben bu cevaptan bir şey anlamadım.
Sadece “ne me lazım sultanım” demişsiniz. Sanki beni bu işlere karıştırma dercesine.
Yahya Efendi bu cevaptan sonra geleceğe ışık tutacak şu müthiş sözleri söyler.
“Sultanım, Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık şayi olsa, işitenlerde “neme lazım” deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil, çobanlar yese, bilenler de bunu söylemeyip sussa, fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da bunu taşlardan başka kimse işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halka hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve yıkılma da böylece yok olur”
TUZLU KAHVE
Sultan II. Abdülhamid’in son senelerinde vefat eden emekli miralay Osman Fevzi Bey’in vasiyetnamesinden bir bölüm: “Sevgili Refikam Semahat Hanım; Sizinle ilk tanışmamız, hayli ibretamiz olmuştu. Komşularımızın tavsiyesi ile size talip olduk ve rahmetli validem ile beraber, evinize, sizi istemeye gelmiştik. Âdet üzere, kahve ikram etmeniz icap ediyordu. Biraz sonra kahvelerimizi getirdiniz. Valideminki sade idi, fakat ben bir yudum alınca neye uğradığımı anlamadım. Çünkü kahveye şeker yerine bol miktarda tuz koymuştunuz. Size bunu hissettirmemeye çalıştım, fakat hemen fark ettiniz ve bir çığlık attınız. Ben ise, sizi mahcup etmemek için; “Aman efendim, ne hoş bir tesadüf, bendeniz, asker tabiatlı olduğumdan herhalde, kahveyi tuzlu içerim. İnşallah mesut bir yuva kurarız ve siz de bana her gün tuzlu kahve yaparsınız.” demiştim. İşte sevgili Semahatcığım, sizinle tam 50 sene devam eden bu mesut izdivacımız, tuzlu kahve ile başladı. Aslında hayatımda o ana kadar hiç tuzlu kahve içmemiştim. Zaten İçilecek gibi de değildi. Siz 50 sene boyunca her gün bana, hoşuma gittiğini zannederek tuzlu kahve yaptınız. Bu kahvenin her yudumu zehir gibi acıydı. Fakat bu azabı size hiç hissettirmedim. Zira karşımda mahcup bir hale düşmeniz, kalbinizin kırılması bana, tuzlu kahveden daha acı gelecekti. Bu yüzden size hiçbir şey hissettirmedim.
Artık ahiret yolculuğu başlıyor. İnşallah dünya hayatındaki beraberliğimiz Cennet’te de devam eder. Çünkü, “Dünyada kimi seviyorsanız, ahirette de beraber olursunuz” sözü hadis-i şeriftir. Sizleri Allah Teâlâ’ya emanet ediyorum.”