Piri Reis’in 1513 yılında çizdiği dünya haritasının 500. yılı münasebetiyle UNESCO tarafından 2013 yılı dünyada “Piri Reis Yılı” ilan edildi.
Piri Reis, Osmanlı’nın büyük amirallerinden ve dünyanın sayılı coğrafyacılarından birisidir. Karamanlı Hacı Ali Mehmet’in oğlu olup, 1475 senesinde Gelibolu’da doğdu. Asıl adı; Muhiddin Piri olan geleceğin büyük denizcisi çocuk yaşında deniz seferlerine başladı. Tanınmış denizci Kemal Reis, Piri Reis’in amcasıydı. Yeğenini yetiştirmek görevini tamamen üzerine alan Kemal Reis, 1501 senesinde Navarin’i Venediklilerden geri alınca müjdeyi bildirmek için yeğenini İstanbul’a gönderdi. Sultan II. Bayezid Han’ın huzuruna çıkan Piri Reis, sultan tarafından mükafatlandırıldı. Akdeniz’i karış karış dolaşan Kemal Reis’in yanında amcasının ölümüne kadar kalan Piri Reis, uğradıkları her limanı en ince teferruatlarına kadar inceleyerek notlarını aldı. 16 Ocak 1511’de Gelibolu yakınlarında gemisi batıp boğulan amcası Kemal Reis’ten sonra denizlerden uzak olarak geçirdiği birkaç yılda kitap ve haritalarla uğraştı.
Gazaya alışmış denizlere tutkun Piri Reis, deryalardan fazla uzak kalamayarak Oruç Reis’in emrine girdi. Piri Reis, 1513 senesinde ceylan derisi üzerine dünya haritasını çizmiştir. Bu öylesine kapsamlı bir haritadır ki hangi tarihte, hangi körfez ve limanda, hangi saatte ne çeşit rüzgarların kaç kuvvetinde eseceği dahi belirtilmiş olup, o günden beridir harita kaptanların baş rehberi olmuştur. Oruç. Reis’in emrine giren Piri Reis, 1516 senesinde İstanbul’a gönderildi ve Yavuz Sultan Selim Han’ın huzuruna kabul edildi. Aynı sene Mısır fethine çıkan Osmanlı donanmasında amiral olarak vazifelendirildi. Daha sonra donanmada senelerce hizmetlerine devam ettikten sonra Süveyş’teki Osmanlı donanmasına “Hind Kaptan-ı Deryası” olarak 1547 senesinde tayin edildi. Daha önce Aden’i alan Portekizlilerden 26 Şubat 1548 tarihinde Aden’i geri aldı. Umman kıyılarında daha önce Portekizlilerin eline geçirdikleri yerlerin hepsini geri alarak Umman denizinden Portekizlileri attı. Basra körfezinde bazı yerleri fethettikten sonra Katar yarımadasını, Bahreyn adalarını, Lahsa (Hasa) kıyılarını Türk hakimiyetine soktu.
İhtiyar yaşına rağmen mücadelelerine yılmadan devam etti.
Piri Reis 1555 senesinde öldüğü zaman ardında bıraktığı o güne kadar bilinmeyen bir çok deniz bilgileri ile dolu ciltlerce eser bugün bile hayranlıkla okunuyor. Piri Reisin eserleri çeşitli dillere çevrilerek basılmıştır.
Türk Denizcileri arasında başarılı bir Kaptan-ı Derya olan Piri Reis aynı zamanda büyük bir coğrafyacı büyük bir ilim adamı olarak bıraktığı eserlerle tarihin sayfalarında unutulmazlar arasına girmiştir.
Eseleri:
Akdeniz kıyılarını ve adalarını bütün teferruatlarıyla gösteren “Kitab-ı Bahriye” en önemli eseridir. Pek çok deniz haritasından meydana gelen geniş hacimli eser insanı hayrete düşüren izahlarla süslenmiştir. Piri Reis’in 1521 senesinde tamamladığı bu eserinde “Amerika Kıtasının Keşfi ve Dünyanın Yuvarlak Oluşu” kesin şekilde anlatılmaktadır.
Kanuni Sultan Süleyman Han’a 1525 senesinde sunulan bu eser padişah tarafından da beğenilerek taktir edilmiştir. O günkü teknik ve bilgilere göre akıl almaz doğrulukta olan ceylan derisi üzerine çizdiği haritalar tek kelime ile şaheserdir. 1513 tarihinde yaptığı haritasında yeni keşfedilen Amerika’da yer almaktadır. Haritayı yaptığı tarihten henüz 21 yıl önce keşfedildiği bir kıtanın teferruatlı olarak izah edilmesi düşündürücüdür. Bütün dünyada da büyük hayranlıklar uyandıran bu büyük eserlerde Grönland’dan Florida’ya kadar olan kısımlar büyük bir doğrulukla çizilmiştir.
Osmanlı donanmasında büyük hizmetler veren ilim ve coğrafya bilgini Büyük Türk Denizcisi Piri Reis’in ruhu şad mekanı cennet olsun.
Mazideki Gerede’mizin güzel birkaç adeti
Gerede’mizin eski günlerinde sabahleyin dükkanını açmak için evinden çıkıp yolda giden birisi görüldüğünde, bilhassa kadın ve kızlar tarafından önü kesilmez, geçmesi beklenirdi. O insanın önü kesildiğinde “o gün nasibi kesilir” şeklinde düşünülürdü. Belki de şimdi bu uygulamaya geri kafalılık diye düşünebilirsiniz ama bu hal takdir edilecek atalarımızın bir inceliğidir.
Yine Gerede’mizin o eski günlerinde delikanlılar askere gidip gelmeden önce kahveye çıkamaz, büyüklerinin yanında sigara içemez ve büyükleriyle günümüzdeki gibi çene yarıştıramazlardı. Büyük ve küçük arasındaki münasebetler hep saygı ve sevgi çerçevesinde yürür giderdi.
Bir çocuk bir bakkala elinde o gün için bulunmaması gereken bir kağıt para ile geldiğinde bakkal, çocuğun istediğini verir ve elindeki parayı da alırdı. Çocuğun babasını gördüğünde de “Ahmet Efendi, bugün oğlunuz elinde 50-100 Lira ile geldi. Haberiniz var mıdır?” der ve fazla olan parayı babasına iade ederdi.
Evet, aynen sizin düşündüğünüz gibi; ben bugünü anlatıyorum! Hayır, latife ediyorum… Gerede’nin o eski güzel insanlarına ve esnaflarına yetişebilmemiz için bizlerin daha 40 fırın ekmek yememiz lazım!
Geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer.
Bir eşsiz insanımızda Yusuf Şengönül hocamızdır
Yusuf Şengönül hocamdan yıllarca Kur-an dersleri aldım. Aşağı Tekke Camisinin bahçesinde, girişte sol tarafta tek katlı binada biz çocuklara Kur-an okuturdu. Bina kapısının girişinde bir çiviye takılı, ortaları yuvarlak şekilde delinmiş, yuvarlak kartonlarda 1’den 100’e kadar numaralar yazılırdı. Her gelen çocuk kartonlardan bir tane alır, orada yazılı olan numarasındaki sırasını beklerdi, bütün çocuklar ilk numaraları kapmak için adeta sabahleyin bir birleri ile yarış ederlerdi.
Yusuf Şengönül hocamız, dini konularda sıkıştığımız sorularımıza doğru olarak ilk cevapları aldığımız müstesna şahsiyetlerimizdendir.
Muhterem hocamız üzerinde taşıdığı, o her kula müyesser olmayan değerli hocalık sıfatını hiçbir şekilde kendi şahsi menfaati için kullanmamış, bugüne kadar Gerede halkını Allah rızası için hep doğru yolu göstermiştir. Ömrünün hiçbir döneminde halkımız arasındaki o müstesna yerini siyasete alet etmemiş ve bugüne kadar hiçbir siyasi organizasyonun içerisinde bulunmamıştır.
Yusuf Şengönül hocamızın insanlarımıza karşı olan muhabbeti ve kişilerle olan insani ilişkileri yüce atalarımızın bize tavsiye ettikleri güzel ahlaklar seviyesindedir. Hiçbir zaman şahsi menfaat koltuk ve mevkii peşinde koşmamıştır. Halkımız zaten kendisini layık olduğu yere, kendi “Gönül Tahtı”na oturtmuştur, değerli hocamızı…
Değerli hocalarımızı her gördüğümüzde ellerini öpmeliyiz. Bu hareketlerimize onların hiçbir ihtiyacı yoktur. Ellerine varmalıyız ki gönüllerimizde mutluluk çiçekleri açsın, gönüllerimiz yıkansın, gönüllerimiz tazelensin…
Değerli hocamıza ulu rabbim sağlıklı ve uzun ömürler versin.