23-Kasım-2024 10:57:39

Cankoç Medya Kuruluşudur.

$
28 ŞUBAT DARBESİ NASIL BAŞLADI?

28 ŞUBAT DARBESİ NASIL BAŞLADI?

Sene 1994. 14 yaşındaydım. Rahmetli babamla gözlerimiz televizyonda yerel seçim sonuçlarını takip ediyorduk. Siyasal İslam diye tabir edilen Refah Partisi’nin ayak sesleri güçlü bir şekilde duyuluyordu ve bu gece bu ses gerçeğe dönüşmek üzereydi. Özel kanalların sayısının yeni yeni arttığı bir dönemdi. Programın sunucusu üzgün bir sesle “Ankara’da düştü, İstanbul’da düştü” diyordu. Çocuğum aklım yeni yeni eriyordu. Hayırdır inşallah düşman yurda girdide İstanbul ve Ankara’yı mı işgal etmişti. Hayır, bu ülkenin gerçek sahipleri demokratik bir şekilde oylarını kullanmışlar Ankara’da Melih Gökçek, İstanbul’da Recep Tayyip Erdoğan Refah Partili Belediye Başkanı olarak seçimleri kazanmışlardı. Esas ayrışma ve öteleme bu şekilde siyasi olarak başlamıştı. Seçim sonuçları şu şehir bu şehir düştü şeklinde tabir edilir olmuştu. Refah Partisi’nin yerel seçimlerdeki bu zaferi 1995 Yılındaki Genel Seçimlere de yansımıştı. Ve Genel Seçimlerden 1. Parti olarak çıkmıştı. Milletimizin hala büyük bir kesiminin anlamını bilmediği ya da sıklıkla iltica ile karıştırdığı irtica hortlamış veya hortlatılmıştı. 1990-1994 yılları Türkiye’nin en acı yıllarıdır. Sol cenahtan olduğu bilinen gazeteciler birer birer (faili meçhul!) cinayetlere kurban veriliyor. Doğuda terör belasına hemen her gün askerlerimiz şehit ediliyor. Dağları taşları bombalıyor sonuç alamıyorduk. Amerika, Kuveyt’i işgal ettirdiği Saddam Hüseyinli Irak’ı canlı yayınlarla dünyaya izleterek bombalıyordu. Ülkenin en sevilen insanı, Türkiye’yi dünyaya entegre ederek kabuğundan çıkaran Cumhurbaşkanımız Turgut Özal ölüyor veya öldürülüyordu. Dedim ya en karanlık yıllar diye. Dönemi yaşayanlar bu sözlerimi teyit ederler sanırım. Koalisyon dönemleri, seçimlerin ardından uzun süre iktidarların kurulamadığı, kurulsa bile uzun ömürlü olmadığı. Enflasyonun yüksek yüksek çift hanelerde olduğu… Paramızın hiçbir kıymetinin olmadığı bol sıfırlı yıllar. Şehirlerimizin çöp yığınlarından geçilmediği, içme sularının hasta ettiği, kültür ve sanattan belli bir zümrenin yararlandığı yıllar. İstanbul’da susuzluk diz boyu, yağmur yağdırmak için yağmur bombalarının atılarak sele teslim olduğumuz, büyük büyük çöp dağları. Arada bir çöplükler metan gazından sıkışarak patlardı. Ankara başkent ama Avrupa’nın en geri kalmış başkenti. İşte böyle bir ortamda Türkiye rahmetli Necmeddin Erbakan ile birlikte yıllarca seslendirilen adil düzen, dini bütün insanların, mazlumların ve sessizlerin sesi olma söylemleriyle meydanlara çıkarak iktidara yürüyordu. 1995 Genel Seçimlerinde de %22 ile birinci parti olmuştu. Ancak Rahmetli Erbakan’ın koalisyon kurma çalışmaları Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz tarafından kabul görmedi. Ana-Yol koalisyonu kuruldu. Doğru Yol Partisi Genel Başkanı ise Tansu Çiller’di. Bu koalisyon iktidarı çok uzun ömürlü olmadı. İki parti liderinin geçmişten gelen husumetleri zaten bu işin yürümeyeceğini gösteriyordu. Daha sonra Refah-Yol kuruldu. Zinde kuvvetlerin, belli bir zümrenin korktukları başlarına gelmişti. İrtica iktidar olmuştu. İşte 28 Şubat’a giden yol 1994 Yerel Seçimlerinde ve 1995 Genel Seçimlerinde Refah Partisi’nin zirveye çıkmasıyla başlamıştı.

Refah-Yol iktidarının hizmetlerini, özellikle ekonomik başarılarını buraya yazmayacağım. O dönemi; memur, işçi, tacir, emekli, esnaf olarak yaşayan herkes taraflı-tarafsız hakkını teslim eder. Bugün bile hayırla yâd ederler. Darbeci zihniyet işte en çok bundan korktu ve gösterilen ekonomik başarının bir sonraki seçimlerde Refah Partisini tek başına iktidara getireceğinden ve bütün ülkenin irticacı olacağından endişe ederek ülkeyi irticadan! kurtardılar. Ekonomik başarının ne kadar önemli olduğu ise AK Parti’nin 13 yıllık seçim zaferlerinin göstergesidir.

Önümüzdeki hafta devam edeceğiz inşallah.

Cevap bırakın