Kardeşlerim, bu hafta ölüm ve tefekkür halinde bulunmamız konusuna değinmek istedim. Özellikle son zamanlarda ölümler öyle ansız olmaya başladı ki buda ölüm gibi bir gerçeği bile sıradanlaştırdı daha doğrusu olağanlaştırdı; havadan, sudan bahseder gibi konuşmaya başladık ölümü ve ölenleri.
Peki ya ölüm bizlerin de kapısını ansızın çalsa ne yaparız? Canımızı Allah’a teslim ederken gönlümüzde Allah olacak mı yoksa Allah’tan gayrisi gönlümüzde de mi olacak? Gönlümüz neye, niçin mahsun? Burada önemli olan bu soruların cevaplarını ne denli verebildiğimiz. Hak üzere bir yaşama çevirdiysek rotamızı Hak üzere bir sonla karşılaşırız, fakat başka meşgalelerde bulmak istiyorsak huzuru o yolun sonunda bizi bekleyeceklerde bunun üzerine olur. Bunun içindir ki kardeşlerim, biz bu sınırları çizilmiş hayattan ne istiyoruz ya da bu sınırlı yaşamın neresinde, ne kadarlık biz olmak istiyoruz? Bunların bilincin de olmak sınırsız yaşama geçeceğimiz bölüm de bizler için önem içeriyor. Dostlar! Misafiriz, misafirliğimizi adabıyla yapabiliyor muyuz? Allah’ın planında biz hangi roldeyiz? Sorduk mu bunu hiç kendimize… O halde bu soruyla bu hafta sizleri baş başa bırakıyorum. Esen kalın…