20-Kasım-2024 03:49:13

Cankoç Medya Kuruluşudur.

$
İKİ RAFET

İKİ RAFET

Konumuz iki Rafet, birisi meşhur ağa, Büyük amcaoğlu”nun en son oğlu imkanlar elverip okuyamamış. Amma bir devlet dairesinde memur olarak çalışmıştır. Kendisine özgüveni o kadar fazladır ki, açılan her konuda fikir fukarası, iseler, itiraz edemeyeceklerinden sonuna kadar anlatılanı dinlerler.

Amcaoğlu Rafet, kendi ifadesine göre, askerliğini bando ekibinde, tambur majör olarak yapmıştır. Akranları onun askerliğinin bütün detaylarını dinleyerek ezberlemişlerdir. O artık, memlekette kimler onun abartmalarını dinler,kimler dinlemez, bilir.Yerine göre hareket eder.Mahcup olamaya da dayanamaz,sinirlenir.Bizim kuşaktan yaklaşık 20 yaş büyükçedir.

Yerine göre kimileri lafını yarıda bırakıp yürür gider. Bir kahvede birisi, bu gırgıra düşmüş de kaçamayacaksa “EEE… VE BAKALIM CARA”der. Sigarayı içerken, Rafet’in mübalağası yutulmayacak derecede abartmışsa; EEE… SÖYLE BAKALIM Bİ GAVE.”der. Kahvesini içerken arkadan bir sigara bir sigara daha isteyince, Rafet; “LA ŞİNDİ İÇTİN CİGARAYI, DUR HELE BİYOL.” derse, karşısındaki; “AĞA, BU PALAVRALARINDA CİGARASIZ DİNLENMİYOR Kİ.” deyip, tıraşı zamansız keserlerdi.

Öteki de berber Rafet’tir. Amcaoğlu Rafet’ten belki 2-3 yaş gençtir. Memurların, öğretmenlerin ve çarşı içinde kimi hatırlı esnafın, kısaca Gerede sosyetesinin berberidir. (Rahmetli Rafet Amca’dan çok tıraş olmuşumdur.)

Eline çabuk, cin gibi zeki, arkadaş canlısı, espritüel, sevilen bir ağabeyimizdir. Çocukluktan delikanlılığa geçişti, yüzümüzdeki ayva tüylerine ilk usturayı o vurmuştur. Çok hatırlı zenginlerin oğullarına sağdıçlık yapma şerefi ona verilir. Onların delikanlılık zamanı, Halkevleri henüz kapatılmamıştı… Halkevi yönetiminin bando ekibi vardı. Milli bayramlarda, Ta…1942 yıllarında, göğsümüz gururla kabararak ağabeylerimizin çaldığı marşları dinlerdik. Başlarında Bolu’dan özellikle getirilip görevlendirilmiş Bnaod Muallimi İlhan Akgün vardı. Otoriter öğretici ,musiki bilgisi geniş,birkaç çalgıyı rahatlıkla çalabilen çelebi bir efendi idi.

Berber Rafet, bando ekibinde tarambon çalardı. İyi de çalardı. O zamanki kuşağın, Halkevi avantajı onları çok kibar, bilgili, delikanlı kısaca çok yönlü rafine kişilikli yetişmelerini sağlamıştı.

Günlerden bir gün, sakal tıraşı olmak maksadıyla Amcaoğlu Rafet’in yolu, Berber Rafet’in dükkanına düşer. Hoş beşten sonra tıraş olma sırası gelince berber koltuğuna buyur edilir. Berber Rafet,  efendice onun suratını sabunlar, usturasını bileyler ve oldukça maharete sakalını alır. İkinci sabunlama ve perdahtan sonra limon kolonyasıyla krempertevi karıştırıp ustura gezen yerlere yüz masajı yaparken, Amcaoğlu Rafet dayanamayıp şöyle konuşur; “AĞA BEN DİLİME ÇOK ÇABUĞUMDUR.” Berber Rafet şöyle sorar;”RAFET AĞBİ, ŞİNDİ NE DEMEK BU? Amcaoğlu Rafet şöyle cevap verir;

“YANİ, BEN DİLİMİ BÖYLE ÇIKARIRIM, KİMSE ONU TUTAMAZ. İLK HAMLEDE İÇERİ ÇABUCAK ÇEKERİM.” Berber Rafet’de iddiacıdır, bu söylenene canı çok sıkılır ve; “BAK RAFET AĞBİ, BEN ELİME ÇOK ÇABUĞUMDUR. UÇAN SİNEĞİ HAVADA SÜNNET EDERİM. SENİN DİLİNİ HAYDİ HAYDİ YAKALARIM.”sözüne karşılık Amcaoğlu Rafet; “BENİM DİLİMİ YAKALAYACAK  OLANIN ALNINI KARIŞLARIM.”diye cevap verir.

Berber Rafet; “RAFET AĞBİ, BEN O DİLİ YAKALARIM, CANIN YANAR. DURUP DURURKEN NEDEN ÇIKARDIN BUNU? HAYATTA BİR İDDAAYI KAYBETMEDİM, ÇOK KÖTÜ OLUR SONRA.”

Şimdi… Amcaoğlu Rafet, dilin ıslak ve kaygan olduğuna güvenerek, iddiasını sürdürür. Berber Rafet’de onu kıvama getirip olayı gerçekleştirmek için kışkırtır. Kaybeden tarafın bir kilo kuşbaşından fırında güveçle, 2 şişe Kavaklıdere şarabına bahse girilir. Tutarı kadar para dükkan komşusu, okuma yazması olmayanlara mühür kazıyan Karabacakların Yusuf’a emanet edilir. Aksatanın (Alış-Verişin) gevşek olduğu bir saate rastlandığından komşu dükkanlarından boş gezenin boş kalfaları toplanır. Hacı Mustafa, manifaturacının şaşı eşref, şıhşamilin Bagi, Radyo tamircisi Remzi, zaten 2 çırağıyla kendisine küçük gelen Rafet’in berber dükkanına doluşurlar.

Amcaoğlu  Rafet dilini, dışarı-içeri sokup çıkararak antrenman yaparken, Berber Rafet ondan gizli olarak elini hazırladığı temiz bir havluyla sandalyenin başına gelir. Hadi mi hadi başla bakalım”derken parmaklarının arasına aldığı havluyla, dilini dışarı çıkaran Amcaoğlu Rafet’in dilini üç parmak içeriden yakalar.

Amcaoğlu Rafet şaşkındır. Nasıl olduğunu anlayamamıştır. Amma dil yakalanmıştır. Hatta biraz da dışarı çekilip, dilin altındaki dil-bağın alt dişlerine sürtülmesinden hafif kan çıkmıştır ve canı yanmaktadır. Konuşamadığı için ancak kimsenin anlayamayacağı bir “AĞĞĞ…” sedası çıkarmaktadır. Herkes bu sadanın inlemeye dönüşerek iddianın bittiğini ilan manasına geldiğini anlamaktadır amma, bu sefer de berber Rafet’in damarı tutmuş, yıllardır bu dil tarafından atılan palavraları cezalandırmak gibi, ıslaklığı havlu tarafından emilmiş dili bırakmamaktadır. Etrafındakilerin ricası boş…Elini tutmaya kalksalar dil kopacak!

Çarşı esnafından Belediye Meclisi Azası Karaosmanların Hasan Efendi, Arzuhalcı Uzun Gız’ın Halit Bey, Aktar Settar Sevim, aktarlardan Acemin Ahmet ile topal İbrahim Efendi gelip ricacı oluyorlar, amma nafile.

Berber Rafet’in gözü dönmüş bırakmıyor. Etraftan düşünüyorlar, “buna ancak Ferfene ve Sohbetlerin başeskisi Saraç Emin söz geçirir.” deyip çıraklardan birisini ona koşturuyorlar. Saraç Emin, fahri olarak yangın söndürme ekibinin de çavuşluğunu yapan yapılı, müşekkel ve uzun boylu lafı sözü dinlenen efendi bir adam. İşini hemen bırakıp geliyor ve başeski edasıyla;  “BIRAK O DİLİ RAFET!”diyor. Otoriter bir emir gelince dil kurtuldu. Amcaoğlu Rafet’in çenesine doğru hafif bir kan izi görüldü. Sandalyeden kalkınca efelenip de Berber Rafet’e saldırmasın diye araya girdiler.  Amcaoğlu Rafet, homurdana homurdana uzaklaştı. Karabacakların  Yusuf zaten bu olayları hiç beklememiş, Kasp İsmail’den kuşbaşını, Manav Emin’den sebzeyi alıp güci doldurup Mitler’in fırına vermiş, Amcaoğlu Rafet, bir daha Berber Rafet’e gelmedi. Uzun süre dargın kaldılar. Bu macera Gerede’de uzun yıllar konuşuldu.

 

BİR BERBER DÜKKANINDA YAŞANANLAR

 

Yeni Cami’mizin batı kısmında Rahmetli Ömer Coşkuner amcamızın berber dükkanı vardı. Bir cumartesi ikindiden sonra müşterisi olan rahmetli bir demirci dükkanına gelir ve; “Ömer Usta Bugün Çok Yoruldum. Ben Koltukta Dinlenirken Şu Sakalları Bir Traş Ediver!”der. Berber koltuğuna oturur. Rahmetli demirci ustası mesleğinin hakkını veren tam bir meslek  erbabı ama küçük bir kusuru var;”Nerede Olsa Hemen Uyumaya Başlar”.

Mevsim Sonbahar, yayladan göçme zamanı… Ömer Amca’da şöyle kimse gelmeden dükkanı bir süpüreyim de gidip yayladan inekleri getireyim diye düşünmektedir, gelen müşteriye canı sıkılır ama bir şey diyemez…

Müşteriyi koltuğa buyur eder ve başlar sakal tıraşına …içinden de inşallah bana bir fırsat doğar diye dua eder ve bir an bakar ki yüzünün bir tarafının sakalını daha almadan,demirci ustasının gözleri gidiyor.Fırsat bu fırsat der,Ömer Amca ve;”Efendi Ben Bir Tuvalete Gidiyorum.”der ve çıkar gider yaylaya.Yayla en aşağı   saatlik yol.Demirci ustası zaten uykuya çoktan dalmış.Uykuculuğu o kadar derin olur ki;”Bazen Beygiriyle Yaylaya Giderken Üzerinde Uyur Ki;Beygir Ustamızı Yayla Evine Götürür!..

Ömer Amca yaylaya varır,hayvanları toplar,önüne katar ve şehre iner,hayvanları dama bırakır,dükkana gelir,neresinden baksan  saatlik bir zaman geçmiştir aradan.ve traşa kaldığı yerden başlar,o an demirci ustası da uykudan uyanmış ve;”Ömer Efendi;Ne Çabuk Gittin,Geldin Tuvalete!…demiş.saatlik geçen zaman,çabuk gelmiş demirci ustasına …Eski insanlar hoş sohbet…Eski insanlar,birbirlerinin yaptığı şakayı kaldırırdı…Şimdi bunlar bize yapılsa kıyameti koparırız; Evelallah!.. İkisi de rahmetli oldu, ikisinin de mekanı cennet olsun…”

1 Yorumlar
halit çetinkaya

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ HAYALİ CİHANA DEĞER KALEMİNE KUVVET DİLİNE SAĞLIK SALİH ABİCİĞİM

Cevap bırakın