27-Kasım-2024 05:59:09

Cankoç Medya Kuruluşudur.

$
İslam coğrafyası neden bir olmalı?

İslam coğrafyası neden bir olmalı?

İslamiyet dünya üzerinde yaşanan ve son günlerde giderek şiddetini artıran zulme karşı insanları koruyan bir din olmuştur.

İslamiyeti ilk seçenler genellikle zulme uğrayan, yaşam standartları olmayan esir ve köleler ile o dönemde yaşanan zulme maddi güçleri ile bireysel olarak karşı koymaya çalışan zenginler olmuştur. Modern dünyanın 1948 yılında kabul ettiği “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi”ni 611 yılında İslam’ı kabul ederek inanan insanlıkları 21. Yüzyıl kalitesinde olan kişilerdir. İslam’ın 15 asır önce yayınladığı insan hakları bildirgesinde efendi ile köleyi, zengin ile fakiri, beyaz ile siyahiyi bir saymış ve “üstünlüğün yalnızca takva ile olacağını” belirterek insanları bir ve beraber olmaya yöneltmiştir.

Müslümanlığın bir ve beraberlik çağrısı karşısında şeytan da boş durmayarak, Hz. Aişe validemize iftira atılmasını sağlayarak İslamiyet tarihindeki ilk ayrılık çanlarının çalınmasını sağlamış. Emeviler döneminde ise Kerbela’da yaşanan linç girişimi ile peygamber efendimizin göz bebeği torunu Hz. Hüseyin’in katledildiği ikinci fitne kazanı ile artarak devam etmiş. Günümüzde ise aynı İslami coğrafya üzerinde şiddetini çok daha fazla artırarak devam etmektedir.

İslam’ın birleştirici ve beraberliği öğütlemesine gölge olarak düşen bu olaylar, günümüzün sosyal ve ekonomik şartları ile birleştiğinde Müslümanların nemelazımcı olarak yaftalanmasına neden olmakta.

“Teşbihte hata olmaz.” atasözünden yola çıkarak biraz daha anlaşılır şekilde basit ve bireysel anlatmaya çalışalım.

İslam bir ve beraber olmaktır, dedik. Bütün İslam alemini bir olarak düşünüp bir insanın bedeni olarak tasavvur edelim. Her bir mezhep, her bir cemaat bedenin bir uzvu olsun.  Tırnağımızı biraz derin kestiğimiz de bile bütün parmağımızın ağrıdığını, mide ağrısının bütün iç organlarımızı etkilediğini ayrıntılı olarak anlatmak boşa kelime israfı olur. Bedenimizdeki organlardan bir tanesi var ki bütün oranları yaşaması için gerekli olan ihtiyaçlarını bedene dağıtır. Bu organımız kalbimizdir. Kalbimiz teklerse yaşamımız tehlikeye girer. Kalp görevinden yorulup birkaç dakika tatile çıksa hayatımız son bulabilir (tıbbi olarak-kalp krizi). Hayati olarak bu kadar önemli olmasına rağmen insanoğlunun hayatına yön veren, önemli kararlara imzasını atan organımız ise beynimizdir. Beynin işlevini yitirmesi ise hayatımızı sonlandırmaz. Sadece olaylar karşısında mantıklı tepki vermek yerine etkisel tepki vermemize neden olur.

İslam alemi şu anda bu ikinci örneğimizde olduğu gibi hareket etmekte, bedenin bir bütün olarak tepki göstermesi yerine kesilen yada yaralanan uzvun etkisel tepki vermesi hadisesini örneklemektedir. Dünya ülkeleri İslam birliğinin bozulması için çok uzun yıllar çalıştırlar. Hilafet sisteminin çökmesi ile bu uğraş ve çabaları bitmek yerine bir üst seviyeye çıktı. İslam birliğinin tekrar sağlanamaması için daha fazla mesai harcamaya başladılar.

Arap Baharı olarak adlandırılan İslam coğrafyasındaki halkların uyanışı olarak lanse edilen olaylar da giderek birbirlerine yakınlaşan halkları birbirinden uzaklaştıramadığı hatta yeni liderlerin birbirleri ile aynı kavşakta birleşmeye doğru gittiği görüldü. Bunun için Mısır’daki darbe planlanarak İslam birliğine doğru yönelen İslam coğrafyasının ayrıştırılmaya çalışıldı. Suriye’de süregelen iç savaşta kullanılan kimyasal silahlar ise bir sihirbaz kurnazlığı ile dünyanın dikkatlerini bir anda sahnenin diğer tarafına çekilmesine neden oldu. Sahnede ön planda oynanan bu kimyasal silah oyunu arka planda Filistin, Arakan, Myanmar, Çeçenistan, Doğu Türkistan’da işlenen katliamların saklanmasını, gizlenmesini, dikkatlerden kaçmasını amaçlıyor.

Yalnız ne Suriye’deki kimyasal silah kullanımı ne de Mısır’daki darbe İslam coğrafyasında yeniden yeşeren MÜSLÜMAN KARDEŞLİĞİNİ kurutmaya yetmedi.

İslam’ın yaşama kaynağı olan coğrafya her ne kadar Arap yarımadası olsa da yüzyıllar boyunca İslam coğrafyasının beyni konumunda olan Anadolu toprakları tekrar beyinin fonksiyonları gibi bütün İslam coğrafyasını düşünmeye başlamıştı.

Çünkü hilafetin son yıllarından beri çok uzun yıllar boyunca etkisel tepki veren İslam ülkeleri artık birbirlerinin sorunları ile dertlenmeye başladı. Gelecek yıllar İslam coğrafyası için umut vaat ediyor mu?

Bunu da biz Müslümanlar etkisel tepkilerimizle değil topluca tepki vermemizi sağlayacak bir liderin peşinden giderek sağlayabiliriz.

Kim bilir yüzyıllar boyunca İslam’ın beyni olan bu coğrafya tekrar beyin olabilir…

Cevap bırakın