Değerli Okuyucular, Afrika denildiğinde aklımıza ilk gelen iri yarı, siyah, yüzünde mahzun bir ifade ve hayattan bıkmış insanlar topluluğu gelir. Çünkü Afrika insanı yüzyıllardır sömürüldü, köleleştirildi, bir yudum suya ve bir lokma ekmeğe muhtaç duruma düşürüldü. Afrika topraklarının hemen hemen tamamı İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Portekiz, İspanya gibi ülkelerce işgal edildi, kolonileştirildi. İnsanları son derece kötü koşullarda batıya getirilerek köle olarak kullanıldı. Afrika insanı mahzundur, mazlumdur. Hristiyanı da, Müslümanı da, yerel dinlere inananı da. Hala orası beyaz adamın elindedir. Hala zenginlikleri batıya aktarılmaktadır. Bu devasa kıtayı beyaz adam parçaladı. Yüz milyonlarca insan yerlerinden yurtlarından edildi ve emtia gibi satıldı, alındı. Dilleri yok edildi. Her türlü açlık ve bulaşıcı hastalığa tabi tutuldular, adeta soykırıma uğradılar. Yer altı ve yer üstü zenginlikleri beyaz adamların ülkesi Avrupa tarafından tapulu malı haline getirildi. Bize insan hakları dersi vermeye kalkan, en ufak olayımızda endişelerini dile getiren Avrupa, insan hakları konusunda bir sıralama yapılsa sonuncu bile olamaz.
Peki, bize medeniyet dersi vermeye kalkan Avrupa böyle yaptı da bu dersi kavrayamayan! Biz Türkler nasıl davrandık Afrika’da, Afrika insanı bizi nasıl bilir? Öncelikle medeniyet tasavvurumuz içersinde hiçbir dönemde hiçbir ülkeyi, hiçbir kıtayı sömürmedik, köle olarak kullanmadık. Bilakis bizim hâkim olduğumuz ve nüfuzumuz altında olan Afrika milletlerini 400 sene boyunca Osmanlı Devleti korudu, kolladı ve Afrika topraklarında insanlar; sömürgeden uzak bir şekilde din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın bütün gelenek ve görenekleriyle huzur içersinde yaşadılar.
Doç. Dr. Ahmet Kavas bir röportajında diyor ki: “Avrupalılar yerli sultanların saraylarında tonlarca altın bulma hayaliyle dolaşırken Osmanlı memurları, Fizan’ın kasabalarındaki yıkık duvarların dibinde bulunan ve yıllar önce tedavülden kalkan sikke altınları İstanbul’daki darphane’ye göndererek yenileri ile değiştirip sahiplerine iade ettiler. Osmanlı’nın sadece zor durumdaki Müslümanların yardımına gitti ve asla toprak elde etme kaygısıyla işgalcilik yapmadı. Hint Okyanusu’nun uçsuz bucaksız suları üzerinde küçücük bir ada olan Moritus’ta yaşayan Müslümanlar 93 harbi olarak bildiğimiz Osmanlı – Rus savaşına yaptıkları yardım ise çok manidardır. 19 Temmuz 1877 tarihinde 850 liralık bir poliçe ile İstanbul’a gönderilen bu yardımlar çok önemliydi. Anadolu’nun işgalden kurtuluşu Madagaskar’da günlerce kutlandı ve camilerde Kur’an-ı Kerimler okutuldu. Osmanlı, Avrupalılar gibi sömürge faaliyetleri yapmamış, onları silâhaltına alıp cephelerde savaştırmamıştır. Osmanlı sömürge kavramının içine ne giriyorsa tam tersini yapmıştır.”
Evet değerli okuyucular bu konuya önümüzdeki hafta farklı bir pencereden yerinde görerek sizlere aktarmaya devam edeceğiz inşallah.
Kızılderili Reis diyor ki:” Beyaz adam; Son ağaç kesildiğinde, son nehir kirlendiğinde ve son balık öldüğünde paranın yenmediğini anlayacaksınız”