Değerli Okuyucular, Osmanlı insanı bizdik. Osmanlı kavramı başka bir millete verilen bir ad değil. Neticede bu milletti. Bizler o milletin evlatlarıyız. Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin kendinizi tanıttığınızda bütün dünya insanlarının azıcık tarih dersi gördülerse sizi nasıl tanımladıklarına şaşırmayın. Dünya bizi bizden iyi biliyor. Bugün Osmanlıca dersleri için koparılan yaygaraya şaşırmamak elde değil. Seksen beş yıllık gecikme sorgulanacağı yerde Osmanlıca derslerinin konulması sorgulanıyor. Bu tarih düşmanlarına, Osmanlıya alerjisi olanlara inat dedelerimizin özelliklerini Avrupalı seyyahların kaleminden aktarmaya devam ediyoruz.
Dürüsttük
* “Haksızlık, fahiş kârcılık, tefecilik, tekelcilik ve hırsızlık gibi suçları Türkler bilmez. Kısacası ister dini inançlarından, ister ceza korkusundan dolayı olsun, öyle dürüsttürler ki, insan Türklerin dürüstlüğüne hayranlık duymaktan başka bir şey yapamaz.” (Comte de Bonneval, XVIII. yüzyıl).
* “Türkiye’de gasp olayları, dükkan ve ev hırsızlıkları, dolandırıcılık ve yankesicilik vakaları adeta yok gibidir. Savaş durumunda olsun, barış günlerinde olsun, yollar da evler kadar emindir. Özellikle ana yolları takip ederek imparatorluk arazisinin her tarafını mutlak bir güvenlik içinde baştanbaşa kat etmek her zaman mümkündür. Sürekli bir yolculukta, yolcu adedinin çokluğuna rağmen vukuatın fevkalade azlığına hayret etmemek elde değildir. Yıllar boyunca ancak bir tek vakaya tesadüf edilebilir.” (Sir James Porter, XVIII. yüzyıl).
* “İstanbul’daki Türklerin namuslu ve dürüst alışverişlerine hayran oldum. Hemen her gün Bedesten’e gidiyordum. Bizdeki alıcı ve satıcıların birbirlerini aldatmaya kalkışmalarına burada hiç rastlamadım.” (Edward Raczynski, XIX. yüzyıl).
* “Kayığa binen yolcu, arka taraftaki bir mindere oturur ve geriye yaslanır. Kürekçiler güçlü kollarıyla kürek çekip dalgaları kesmeye çalışırlar. Yüz ve omuzları güneşten yanmış, adeta tunçlaşmıştır. Geniş ipekten gömlekler giyer ve atlas kemer bağlarlar. Çok terbiyeli, dürüst insanlardır. İşlerini bir çeşit güzel sanat haline getirmeyi bilmişlerdir.” (Gerard de Nerval, XIX. yüzyıl).
Terbiyeliydik
* “Paşasından sokak satıcısına kadar istisnasız hepsinde birer derebeyi ihtişamı vardır. Hepsi aynı terbiyeyi görmüş ve bir nevi asalet vakarı içinde yetişmiş oldukları için, eğer kıyafet farkları olmasa, İstanbul’da bir aşağı tabakanın mevcut olduğunu ilk bakışta hiç kimsenin fark etmesine imkân yoktur. Gerçekten, görünüşe göre İstanbul’un Türk halkı Avrupa’nın en terbiyeli ve en kibar topluluğudur.” (Edmondo de Amicis, XIX. yüzyıl).
Naziktik
* “İstanbul halkı Avrupa başkent halklarının en nazik ve en kibar olanıdır. Sokak kavgaları ender görülür. Kahkaha sesleri çok nadir işitilir. O kadar toleranslıdırlar ki, ibadet saatlerinde bile camileri gezilebilir, bizim kiliselerde gösterilen kolaylıkların çok daha fazlası görülür.” (Edmondo de Amicis, XIX. yüzyıl).
* “Türklerin bağırarak konuştuğunu duyamazsınız. Bir Türk ne kadar az konuşur ve ne kadar az hareket ederse etrafında o kadar çok saygı uyandırır. Türkler, hizmetkârlarına emirlerini el çırparak ya da kaş göz işaretiyle veriyorlar. Birbirlerine karşı gösterdikleri saygıyı da sessizce ifade ediyorlar.” (La Baronne Durand de Fontmagne, XIX. yüzyıl).
* “Müslüman Türk nezaketinden bahsetmek zorundayım. Nezaket Türklerin milli ahlaklarını teşkil eden sarsılmaz unsurların birisi ve aynı zamanda tabii bir neticesidir. Zaten Kuran’da nezakete ait ayetler vardır ve o mukaddes kanunun bütün düsturları gibi bu ayetler de Türklerde aynen ve harfiyen tatbik edilir.” (A. Brayer, XIX. yüzyıl).
* “Bütün gezilerimde Türklerin hatırşinaslıklarıyla lütufkarlıklarını gösteren birçok durumla karşılaştım. Şahit olduğum olaylar beni bu milletin iyi kalpli ve insanı minnettar edecek hareketlere aşırı eğilimli olduğuna ikna etmiş oldu. İstanbul civarındaki gezintilerimde ben hep bu milletin lütufkarlığıyla misafirperverlik aşkına şahit oldum. Rastladığım hangi Türk’e yol sorsam, hemen bana rehberlik etme teklifinde bulunuyor, yiyecek ve içecek şeyler hususunda elinden gelen ikramda kusur etmemek suretiyle de hep aynı kibarlığı gösteriyordu.” (L. H. Delamarre, XIX. yüzyıl)
Vakurduk
* “Türkler ağırbaşlı ve düşüncelidirler. Türklerin genel özellikleri olan ağırbaşlılık ve vakar, nezaket görüntüleri içerisindeki selamlaşma törenlerine büyük bir heybet katar.” (Thomas Thornton, XIX. yüzyıl).
* “Osmanlı Türklerinin milli ahlakından olan vakarın, ağırbaşlılığın tanımı kolay değildir. Dünyada huzur ve sükuna Türklerden daha eğilimli bir millet yoktur. Biraz olağan dışı bir şey, mesela bir ecnebi kıyafeti, garip bir şey, tuhaf bir yaratık gördüklerinde biraz durur, soğukkanlılıkla bakar, gülümser ve yollarına devam ederler. Sokakta toplanmak, sevinç veya hayret taşkınlıklarına kapılmak gibi haller hiçbir Müslüman Türk şehrinde görülmeyen şeylerdir.” (Mouradgea d’Ohsson, XVIII. yüzyıl).
* “Türk çocukları başka memleketlerin çocuklarına benzemiyor. Ne gürültü ediyorlar, ne de ağlayıp duruyorlar. Şarkta geçirdiğim üç seneye yakın zaman zarfında hiçbir Türk çocuğunun bağırıp çağırdığını işitmedim. Mektebe gittiklerini gördüğüm yavruların tavırları sakin, yürüyüşleri tıpkı yaşlı başlı Osmanlılar gibi vakurdu.” (F. H. A. Ubicini, XIX. yüzyıl).